Vaga
v Menu  
  v Ana Sayfa
  v Ziyaretçi defteri
  v Download
  v Galeri
  v Şiir
  v Haberler
  v Video
  v Reklam
  v Hizmet
  v Köşe
  v SSS
  v Türkçe Rap
  v Sanat
  v TV
  v Animasyon
  v Komik Sesler
  v Türkiyem
  v Resim Çizin
Google PageRank Powered By Vaga
v Köşe
BU SAYFA GAZETELERDE VEYA SİTELERDE BEĞENDİĞİM KÖŞE YAZILARINDAN OLUŞMAKTADIR.TÜM YAZILARIN YAZARLARI VE KAYNAKLARI VERİLMİŞTİR.


VAGA


Bu yazdığımı iyice okumanızı diliyorum...

Bedava-Sitem e kayıt olalı 1 haftaya yakın oldu.Bu forumu gezdim.Bir çok site gördüm.Ama hepsinde bir HTML ^HAZIR KOD sevdası almış gidiyor.

Arkadaşlar bütün sitelerde aynı HAZIR KODLARI , HABER KODLARINI , PROGRAM KODLARINI görmekten ben sıkıldım siz vermekten bıkmadınız.

Siteleri geziyorum. Sayfaya giriyorum.adam gibi bişey bekliyorum .
AMA YİNE bİr siteden alınmış HAZIR kod...

Arkadaşlar HAZIR KOD hiç kullanmayın demiyorum. benim sayfamda da hazır kod var BIDIBIDI.COM dan mesela tarihte bugün kod u var. ama sadece tasarım ve bilgi için. TARİHTE BUGÜN diye bir sayfa açıp içine sadece onu koyup içerik sanmıyorum.

Benim sayfalarımda hiç hazır kod yok.. ANASAYFA VE TASARIM DIŞINDA..
HATTA ANASAYFADA DA ÇOK AZ.KENDİ YAPTIĞIM KODLARI KULLANIYORUM GENELDE. HAZIR KOD KULLANMAMAYA DİKKAT EDİYORUM. ÇÜNKÜ BU HAZIR KODLAR ZİYARETÇİLERİ RAHATSIZ EDİYOR. 10 YAŞINDA Bİ ÇOCUK SİTENİZE GİRİP AA SÜPER OLMUŞ DEYİNCE SİZDE HAVALARA İRİİYORSUNUZ DAHA FAZLA HAZIR KOD BULUYORSUNUZ KOYUYORSUNUZ. GİDİN BİRAZ HTML DERS ALIN KENDİ KODLARINIZI KULLANIN. SİTE YAPMAYI ÖĞRENİN....





Hacer ALKAN'ın yazısından aktarılmıştır.

Aynen devam...
Mazot 1 YTL'nin de altında olacak...

Siyaseti sadece Ankara için yapınca böyle oluyor işte...
Köylünün, çiftçinin derdini sadece mazottan ibaret sayıyorsun...
Mazot fiyatı ile oy avına çıkıyorsun...
Hoş bunu söylemeyenler de var ya...

Ama tek dert bu mu!
Çiftçi ortada kalmış, rotasını kaybetmiş...

-"Şeker pancarı üretimini yapma" demişsin...
-"Tamam! Peki ne ekeyim" demiş...
-"Boşver ekme, ben sana onun yerine dönüm parası veririm" demişsin...

Peki sonra ne olacak? O para ile geçim olmaz...
Yıllarca alıştırmışsın onu ürettiğini devlete satmaya...
Şimdi yol yordam göstermeden "sap" gibi bırakmışsın ortada...
Ne yapacak bu çiftçi...
Ziraat mühendisleri köylere uğramayalı yarım asır olmuş...
Kime soracak, kime danışacak...

Organik tarım lafını bile anlamayan garibana kim yol gösterecek...
Bilen de yok, aldıran da...

Yetmez gibi bu yıl bir de kuraklık vurmuş...
Konya ovasının halini gördünüz mü?
Bırakın ürün almayı, çöle dönmüş "tahıl ambarı"...
İlk kez buğday, Türkiye tüketiminin altında kalacak...
Ekmeğe zam kapıda...
Ama Ankara'da "tık" yok...
Çünkü onlar şimdi meydanlarda oy hasadında...
Sanki bir şey ekmişler gibi...

İyi o zaman biz de meydanlara kulak verelim..
Başbakan Ağrı'daydı...
Dertli çiftçiden daha dertli...
Cumhurbaşkanını seçtirmediler...
-"Ah bu Sezer var ya! Ya şu Baykal'a ne demeli... "
Konuşma başından sonuna bu mealdeydi...

Meydanda olan diğer lidere kulak verelim...
Ne diyor Ağar;
-"Çiftçiye mazot 1 YTL'nin de altında olacak..."
-Başka..
Başka bir şey yok...

Çiftçiliği mazottan ibaret bilenler daha ne desin ki...
Alarm zilleri kulaklarını sağır etmiş çoktan...

Neyse, biz işimize bakalım...
Mazot 50 kuruş efendim!
Var mı daha iyi sallayan!

teşekkürler bysahin.blogcu.com

Reyting için canlı yayında "alt alta üst üste" manzaralar...
Üstteki Özcan Deniz...
Yeni kaset çıkartmış... Satışlar pek iyi değil anlaşılan... Listelerde "üste çıkmak" için kolay yolu bulmuş...
Seda Sayan'ı ekran önünde yere yatırmak...

Manzara tiksindirici... Belli ki planlanmış...
Programın başından ilan etmeleri de bunu gösteriyor...
-"Ey ahali ben birazdan Seda'nın üstüne çıkacağım, aman kaçırmayın! Az sonra!"
Söze bakın Allah aşkına;
-"Vatan ve millet için öpücem bu kadını, görürsünüz!"

Gördük de...
Yalnız "vatan" ile "milletin" konumunu pek anlayamadık...
Alttaki miydi yoksa üstteki mi?
"Vatan, millet, sakarya" deyip "çalıp çırpana" rastladık da
sayenizde değerli sanatçı (!), öpenini de gördük...
Sağolun varolun...

Ama en şaşırtıcı olan neydi biliyor musunuz?
Stüdyoyu dolduranların "bir daha, bir daha" diye iştahla tempo tutmaları... O kadar hoşlarına gitmiş yani...
Öpülen mi yoksa öpen mi olmak istediler acaba...

Bana göre o görüntünün ortaya koyduğu tek bir gerçek var...
Değerlerimiz artık yerlerde sürünüyor...
Gelen geçen bizi öpüyor...

SEVDİM BEN BU HACER ABLAYI


biraz da komik gazeteden alalım

Cem Kardeş'in '' Cep to Cem Party '' si sıkı çalışmaya başlamış . Artık onlar da eski RP gibi Saadet gibi , AKP gibi ''saha çalışması'' yapıyorlar. Bir okurum bu partinin çalışmasını şöyle aktardı:

"Kapı çalındı. Genç, şık giyimli bir bayan. Kibarca iyi günler diledi. Kanal 6 televizyonundan geldiğini yeni bir yarışma hazırladıklarını söyledi. Eve buyur ettim.

Oturdu. Yanında bir de küçük hediye

paketi getirmişti. Ancak yarışma falan palavraymış. Oturup Cem Efendi'nin propogandasını yapmaya başladı. Ben de hemen kendisini kapı dışarı ettim. "

Sizin de aklınızda bulunsun. Yarın öbür gün size de gelirlersen hediyeyi hemen alıp kendisinikapı dışarı edin. Hediyeyi niye mi alın? Ne kadar kıl koparırsanız kardır..

****************************************************************

Açıkca söylemek gerekirse, orası ya da burası farketmez mimar mimardır diyelim şimdilik. Saat sabahın körü, güneş yükseliyor, Los Angeles'tayız ve mimarız. Biraz gürültü patırtı yaptık ama ne Tina ne de ikiz köpekler uyandı. Duşumuzu da aldıktan sonra iş-güce doğru yelkenler fora.

Neyse ki "nuh nebi" bir arıza yapmadan çalıştı. Fakat, o da ne? Bu benzin yeter mi acaba? İşyeri iyi ki yakında ama kredi kartıyla biraz yakıt alsam iyi olur.

Saat yedibuçukta ofise vardık, pardon atölyeye.

Tek adam mimar, bu çeşit bir yaşam tarzı, bu çeşit bir mimari, bu çeşit bir yalnızlık, bereket versin bu durumu da seviyoruz.

Kahveyi yaptım, canım bu saatlerde kahve yanı bir sigara istiyor ama yaşlandık biraz, sigarayı bırakalı bir yılı geçti. Hiç düşünmesem daha iyi. Kafam açılana kadar biraz Archinect'e biraz da Arkitera'ya baksam iyi olur. Oralarda belki bir malzeme olabilir çünkü aynı zamanda yazarız.

Yarım saat içinde bilumum gazetelere, web sitelerine, e-maillere vesaire baktıktan sonra nihayet aklıma randevu defterine bakmak geldi. Boş, yani ne “deadline”, ne şantiye, ne öğlen yemeği, ne telekonferans ne de tasarlanması gereken bir şey var. Oh be!

O zaman bari oraya buraya birkaç mesaj atayım. Hem biraz daha uyanırım hem de düşüncelerimden yararlananlar olur.
Sonra da çalışma masalarımı biraz düzene koyar üstlerinde biriken ıvır zıvırı, sergi davetiyelerini, ödenmemiş faturaları filan gözümden uzaklaştırırım. Tabi bir engel çıkmazsa son anda.

Tam bunların fantezilerini yaparken zırrr! bir telefon. Öbür uçta müteahhit Jose Baltran.

- Orhan! Merhaba n'aber? (Bildiği tek Türkçe cümle, ben öğrettim.)

- İyilik iyilik. (Var bir şey bu telefonun arkasında.)

- Orhan, hani oturma odasına giden hol var ya.

- Evet var.

- Orada bir sorun var. (Allah Allah, nerede sorun yok ki şu iş başladığından beri.)

- Ne sorunu?

- Evin hanımı oradaki doğal ışık sağlayan tavan penceresini istemiyor.

- Sen fazla kulak asma ona, ben kocasıyla konuşurum, para ondan geliyor.

- İyi, bir de şu merdiven detayını anlatır mısın tekrar? (Adama o merdiven detayını yüzbin kere anlattım. Her gün soruyor, dalga mı geçiyor nedir?)

- Senyor, 4. sayfaya baksana, boşuna mı çizdik o kadar.

- Okey okey!

İyi oldu, bugün Jose'yi erken çıkardık işin içinden, bir daha aramaz artık. Şu ev sahibi kadın da ne biçim. Sanki mimar o...

Off! Saat 10 olmuş. Hiç olmazsa masayı temizledik. Bilgisayarda da projenin çizimlerini açtım ki aniden birileri gelirse boş durup internete bakıyorum sanmasınlar. Bir yerde kendimi suçlu hissediyorum galiba işim yok diye.

Millet hep iş yapmaya alışık, nasıl anlatırsın ki internette haber kovalamanın işinin gerekli bir parçası olduğunu. Onlara göre mimar dediğin adam yemeden içmeden çizmeli. Çiz Allah çiz! İstanbul'da çiz, Los Angeles'ta çiz, cennette çiz, cehennemde çiz, hani bir şarkı vardı...

Ben en iyisi bugün yazı yazayım. Kafamda bir türlü açılmıyor bu sabah zaten. Uykusuzum, acaba artık günde 3-4 saatten biraz daha fazla mı uyusam? Gidip şu masanın üstünde bir on dakika kestireyim bari, hem de biraz tavana bakarım.

Düşünceler düşünceler, acaba Thom Mayne'nin ofisini arayıp bizim randevuyu biraz daha ileri mi ötelesem, yoksa Eric Owen Moss'u da çağırıp ikisini beraber mi sorgulasam bilemiyorum? En iyisi hiçbir şeyi değiştirmemek. Ne olur ne olmaz, ikisi bir olup beni ya darmadağın ederlerse? Zaten zor geçiniyoruz...

Tam o sırada, tekrar telefon.

- Alo!. (Bir adam sesi.)

- Mimar Orhan Bey ile mi görüşüyorum?

- Evet.

- Orhan Bey, siz iç mimar mısınız dış mimar mısınız? (Hayda! Bu kesin Türk, çünkü bir tek Türkiye’de soruyorlar bu soruyu.)

- Efendim, mimarız işte.

- Çok iyi, çok iyi! Biz İstanbul'dan arıyoruz, zenginiz, paramız var. Şehir dışında bir dağ evi bir de bağ evi yaptırmak istiyoruz. Sizi falanca tavsiye etti. Evleri çelik konstrüksiyondan yaptırmak istiyoruz. Siz çelik konstrüksiyondan anlar mısınız?

- Evet! cıvata ve kaynak konusunda kitaplarım var efendim. Yazdım o işlerin kitabını. (Abartarak)

- Çok iyi, çok iyi!

(Sanki çelik bina matah bir şey. Bir yayında görmüs olmalılar. Taa buralara telefon ediyorlar, sanki İstanbul'da mimar yok. Bizim Cengo ve Ayşe'nin isimlerini mi versem acaba? İyi olur, çocuklar bir geçim derdidir gidiyorlar bizim gibi... Hem onlara bir iş olur hem de güzel bir projede beraber çalışmış oluruz. Birinci sınıf kabiliyettirler kendileri...

Beyefendi ve ailesi Ramazan ayında Los Angeles’ta olacaklarmış o zamana kadar bir fikirler üretebilir miymişiz? Haritalar, resimler varmış falan filan…)

- Siz ne kadara çizersiniz planları?

- Biz plan çizmiyoruz beyefendi, ev tasarlıyoruz. Aşağı yukarı en az inşaat bütçesinin %15’ini hesaba katın, ayrıca seyahat masrafları…

- Hımm! Biz daha ucuza çıkar sanmıştık.

- Ne kadar ucuza yani?

- Bir-iki bin Dolar filan. Evler bitince de ne zaman isterseniz başımızın üstünde yeriniz var. Tatile bekleriz.

(Uyanık ki ne uyanık. Adam bütün ailesiyle Los Angeles'a tatile geliyor, binlerce Dolar’ı sırf bu işe harcıyor, bağ evleri, dağ evleri, hem de çelikten... Bize gelince; bir-iki. Üstelik işim gücüm yok, tatilimi orada geçirebilirmişim… Dağ evinde martılar, ben İzmir'in gürültüsünü patırtısını seven bir insanım. Ne işim var başkasının bağ evinde.)

- Bu mümkün değil beyefendi. Siz en iyisi “Yoksa Rüya mı”ya başvurun. Uğur Dündar bağları ve dağları severmiş diyorlar.

Birkaç soru daha. Sonuçta, “biz sizi ararız” bağlaması.

İster ara ister arama, fiyat değişmez. Mimarı bu kadar ucuza kapatmaya çalışan bir müşterinin mimariye saygısı olduğunu sanan varsa hodri meydan. Çizsinler AutoCAD’de!

Vakit öğlen oldu.

Ben tam öğleden sonrası sakin geçer biraz yazı yazarız derken gümbür gümbür bir e-mail geldi. Efendim, diyor ki;

Sayın Orhan Ayyüce,
Sizi defalarca ikaz etmemize rağmen organizasyonumuza olan saldırılarınız devam etmektedir. American Institute of Architecture (AIA) olarak hakkımızda yazdıklarınız asılsız olup gelecekteki üyelerimizi yanlış yönden etkilemektedir.

Bundan böyle kaleminizi bize uzatmaktan ziyade uzun dilinize batırırsanız hem bizi üzmemiş hem de mimarlık dünyasını böyle olumsuz düşünce tarzlarından kurtarmış olursunuz.

Saygısızlıklarımızla,

AIA


Eh iyi! Buna da şükür. Hiç olmazsa büronun önüne gelip haç yakmadılar.

Halbuki ben onlara olan eleştirilerimi hep faydası olsun diye yazmışımdır. İyi yani onlar gelsinler her türlü ajitasyonu polise bildirsinler, yani en ufak bir hareket yapanı düşman ilan etsinler, Biz ise şirket mimarisine bir-iki dil uzattık diye afaroz edilelim.

Bu ne biçim mimarlar odası? Onlar oda da çay kahve içerken biz kömürlükte çile mi çekelim? Kısaca onun gibi bir şey. Adamlar neredeyse bir daha bir şey yazarsan görürsün gününü demeye getirmişler biraz kabaca.

Onuda geçtik. Artık pek yazacak bir şey de kalmadı. Neredeyse mahkemelik olacağız. Ben en iyisi tavana bakayım biraz daha...

Tam uyandım ikindi uykusundan, telefon.

- Alo!

- Alo, SCI Arc'tan aramaktayız. Eric Owen Moss sizi master tezleri sunumlarına misafir eleştirmen olarak davet etmek istiyor.

- Evet de, niye beni..?

- Kendisinin Kazakistan projesine güzel bir dil uzatmışsınız, hoşuna gitmiş. Hemen bekliyoruz.

- İyi olur birazdan gelirim.

- Teşekkür ederiz, sizi aramızda görmekten sevinç duyarız.

Görüyor musunuz? Bendeki daima hazır durumlarını? Genç mimarlar siz de benim gibi hep hazır olun.

İşte, AIA sivri dilimizden yakınırken başkaları faydalanmak istiyor. Hem de bu mimar AIA'nın asil üyelerinden biri.

Okula gittik, birkaç öğrenci projesini “güzel bir şekilde” eleştirdikten sonra bir-iki kroşe de öğretmenlerine çıkararak mimari dünyasından çalınmış bir günümüzü de böylece tamamlamış olduk.

Yarın mı? Allah kerim. Kim bilir? Ne olur olmaz? Birkaç saat uyumakta yarar var. Evet, evet! Plansız mimarlar da var bu dünyada hazır olun. Hep çizilmez ya, biraz da konuşmak lazım. Los Angeles, mos angeles ne farkeder?

Şu mimarlık da çok enterasan bir meslek inanın. Zevkli mi zevkli? Bir kere her şey hakkında malumatınız oluyor ister istemez. Özellikle şu internet devriminden sonra. Mesela ben Tayland’da ufak bir kasabanın belediyesinin hangi projelerle uğraştığını bilebiliyorum ya da İstanbul ve İzmir Belediyesi’nin bugün kaç tane klimalı yeni otobüs aldığını okuyorum. Los Angeles Belediyesi’nin sitesinden arsa haritalarını indirip vaziyet durumlarına bakabiliyorum. Üstelik bir de Googgle var ki tamamen bir eğlence ve korku...

Var mı çelik konstrüksiyon isteyen? Mesafe mi kaldı?

YAZAN : ORHAN AYYÜCE

arkadaşlar bu yazılar keyifle okunacak yazılar. lütfen bakıp geçmeyin.

@ İşaretinin Tarihçesi Internet'in hayatımıza girişiyle birlikte en sık kullandığımız işaret oldu. Amatör kullanıcılar, şirketler, ünlüler, politikacılar hemen hemen herkes bir e-mail adresi alarak isminin arkasına "@" işaretini yerleştirdi. "@", modernliğin, hızın, İnternet'e bağlı olmanın sembolü oldu. Peki bizim İngilizce'den çevirerek "at sign- at işareti" dediğimiz bu sembolün neredeyse 500 yıllık bir tarihi olduğunu biliyor muydunuz? Daha eskilere gitmeden önce "@" işaretinin yakın tarihine bakmakta fayda var. "@", e-mail adresinin bir parçası olarak ilk kez 1971 yılında Ray Tomlinson tarafından kullanıldı. Bilgisayar mühendisi Tomlinson kendisine gönderdiği ilk elektronik mesajı kısaca ifade etmek için "@" işaretini seçti. Peki neden "@"? "Klavyede kimsenin adında kullanılmayan ve karışıklığa yol açmayacak bir işaret aradım" diyen Ray Tomlinson "@" işaretini bu yüzden kullandığını belirtiyor. İlk Keşişler mi Kullandı? Peki bu işaret bilgisayar klavyelerinde nasıl kullanılmaya başlandı? Dilbilimciler bu noktada ikiye ayrılıyor. Bazılarına göre ilk olarak Ortaçağın başlarında el yazmaları üzerinde çalışan keşişler tarafından kullanıldı. Keşişlerin "@" işareti, "içinde", "tarafına doğru", "yanında" anlamlarına gelen Latince kelime "ad"i temsil ediyordu. Aslında dilbilimcilerin büyük bir çoğunluğu "@" işaretinin daha yakın bir tarihe, 18. yüzyıla ait bir buluş olduğunu düşünüyor. Uzmanlara göre "@", o tarihte birim başına verilen fiyatı temsil eden ticari bir semboldü. "5 elma @ 10 peni" denildiğinde, 5 elmalık bir birimin 10 peniye satıldığı ifade ediliyordu. 500 Yıllık Geçmiş Ancak geçen Temmuz ayında İtalyan bir araştırmacı 14. yüzyıla ait bazı ticari Venedik belgelerinde belirgin bir şekilde "@" işaretinin kullanıldığını ortaya çıkardı. Bu belgelerde işaret "anfora" ya da "küp"ü sembolize eden bir miktar ölçüsü olarak kullanılıyordu. Giorgio Stabile adlı araştırmacı ayrıca 1492 tarihli bir Latince-İspanyolca sözlükte "anfora"nın bir ağırlık ölçüsü olan "arroba"ya çevrildiğini keşfetti. Bunların sonucunda "@" işareti "ticari a" olarak 1885'te, yazı makinelerinin ilk örneği olan Underwood'un klavyesindeki yerini aldı. O tarihten yaklaşık 80 yıl sonra da bilgisayar klavyelerine e-mail işareti olarak geçiş yaptı. Bugünlerde "@" işareti ile ilgili olarak en büyük problem okunuşunda yaşanıyor. Evrensel bir işaret haline gelen işaretin ortak bir adı yok. İspanyollar, Portekizliler tarihten gelen anlamıyla "arroba" derken, Fransızlar bunu biraz değiştirerek "arobase" diyorlar. Amerikalı ve İngilizler ise "at-sign" (at işareti)ni tercih ediyor. Almanlar "at Zeiczhen", Japonlar ise "atto maak" diyor.Türkçe'de ise pek yaygın bir kullanımı olmamakla birlikte "@" işareti "güzel a" olarak tanımlanıyor. Ancak en sık kullanılan ifade İngilizce'den çevrilen "at işareti"...
 
DjVagaTrgG  
   
v Msn  
   
v Hesap Makinesi  
 
Hesap:

Sonuc: Bir vaga hizmetidir. SİTEMİZİ BOMBALAYIN
 
v Site Map  
 
Bir Vaga Hizmetidir.
 
v Reklam  
  Güzel Sözler Site Ekle

http://djvaga.tr.gg

EYGO PROGRAM Image Hosted by djvaga.tr.gg BIDIBIDItoplist Flash Animasyonlar, Fıkralar vs. Eğlencenin Adresi. Ayrıca WebMasterler İçin Önemli Bilgiler ...
Apaydn'ın Yeri
 
© 2006-2008 Tüm hakları Vagaya aittir.
eXTReMe Tracker
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol